29 Aralık 2009 Salı

erkeklerin kadınlardan daha çok tuvalette kalması üzerine

erkek canlısı kakasını yapmak üzere tuvalete gittiğinde, ortalama olarak 10 dakika 33 saniye ile 20 dakika 15 saniye arasında değişen sürelerde orada kalıyor. yaptığım gözlemlere göre ise kadın canlısı ortalama olarak 5 dakika 13 saniye tuvalette kalıyor (evet sevgili okuyucu üzgünüm ama kadınlarda kakasını yapıyor). Şimdi bu hanımefendiler bizim bu kadar uzun süre tuvalette kalmamızdan çok şikayetçiler, neymiş efendim orada ne yapıyorsunuz, işte bir insan o kadar saat niye klozette oturur, sen tuvaleti benden daha çok seviyorsun(var lan bunu diyen yalan değil) gibi laflarla kafa ütülüyorlar. Ve ben bir tuvalet bilirkişisi olarak bu durumu hanımefendilere açıklamak istiyorum.

ilk önce sıçmak erkek için önemli bir eylemdir, o an günün bütün stresini içindeki bokları attığı gibi atar, yalnız kalır, düşünür.( zaten 'türkün aklı ya sıçarken yada kaçarken çalışır cümlesi' 'türk erkeğinin aklı ya sıçarken yada kaçarken çalışır ' şeklinde değiştirilmesi gerekir) hatta içeride bizim için önemli olan bir çok sorunu çözüyor olabiliriz. sabah uyanınca tuvalete gidenler bütün günün planını yaparlar, gece gidenler bütün günün muhasebesini yaparlar. birde sigarasını yakmışsa ondan daha mutlusu yoktur, dokunmayın işte adama.

ayrıca gazete, dergi, (benim tercihim uykusuz okumaktır) deterjan kutusu, sabun kabı okumak, fayansları saymak gibi insanı rahatlatan eylemlerde bulunuyoruzdur. ve ben şimdiye kadar hiç, elinde gazete ile tuvalete giden kadın görmedim.

yani siz kadınlar tuvalette okumuyor, düşünmüyor, uykusuz sayesinde şen kahkahalar atmıyor ,stres atmıyor, tuvalete gitmeyi günün en önemli rahatlatıcı faaliyetlerinden birisi olarak görmüyorsanız, biz ne yapalım.

Yazı biterken Godspeed You Black Emperor!-- sleep çalıyordu. güle güle efenim.

27 Aralık 2009 Pazar

çorap lastiğinin bacağı sıkması üzerine

Çorapların o lastik kısmı niye inatla çok sıkı yapılır anlamıyorum arkadaşım. Yok hani deniyorum mantıklı düşünmeye çalışıyorum da olmuyor,1 liralık çoraplardan tutunda 10 liralık çoraplara kadar,hangi markanınkini alırsan al hepsi aynı azizim, tüm çoraplar bacağı sıkarak kangren yapmak üzerine kurgulanmış resmen.

lan işte tek derdimiz çorap aşağıya kaymasın, kıllı bacağımız gözükmesin değil mi, bunun için niye bu kadar sıkı yapıyorsun o lastiği, resmen kan dolaşımımız engelleniyor, dışarı çıktığımda falan çorabın lastik kısmının yerini değiştirmekten konuşmalara konsantre olamıyorum, birisi bir şey anlatıyor ama ben ''lan çorap gene çok sıktı, bak nasıl kaşınıyor'' diyerek bacağımı kaşımaktan, o çorabı yapana küfür etmekten karşımdakinin ne dediğini anlamıyorum. Bide lastiğinin yerini değiştirmeyi unuturum korkusu var ki hiç sorma, çünkü; eğer unutursan eve geldiğinde direk çorabın şeritler halinde izini çıktığı, kıpkırmızı bir bilek seni bekliyor olacak.

Aldığım çorapları babadan kalma alışkanlıkla lastiklerini kesiyorum ama pek becerikli olmadığım için bütün çoraplarım delik deşik olmuş durumda, korkuyorum lan hayatımın aşkıyla karşılaştığım zaman çoraplarımın o halini görüp benden soğuyacak diye. Bakın buradan sesleniyorum çorap üreticilerine adam gibi gevşek lastikli çorap yapın, yoksa külotlu çoraba geçip bu dertten tasadan toptan kurtulacağım da bakma işte dayanıyorum biraz daha.

yazı biterken explosions in the sky - magic hours çalıyordu güle güle efenim

22 Aralık 2009 Salı

kendini anlamamak

Hayatında her şey olması gerektiği gibi giderken, hiç bir sorunun yokken, mutsuz olmak ve niye mutsuz olduğunu bilmemek, daha önce istediğin her şeyi geçekleştirmene rağmen içinde bir yerlerde hep bir şüphe olması, seni rahatsız eden o duygunun bir yerlerde durması ve senin onu bir türlü tanımlayamaman, niye kötü hissettiğine bir türlü anlam verememen; ne pis, ne boktan bir durumdur.

Canın hiçbir şey yapmayı istemez. film izleyeyim dersin olmaz öyle boş boş ekrana bakar durursun. kitap okuyamazsın kelimeler anlamsızdır hiçbir şey canlandırmazlar kafanda, bir sayfa da yarım saatin geçer. annenle konuşamaz, babanla tavla oynayamazsın. çok sevdiğin tatlıyı yiyemezsin tadı yoktur çünkü. uyumak bile eskisi gibi keyif vermez 5 saatte uyusan; uykusuzsundur, 12 saatte uyusan; uykusuzsundur. sevgilinle gezmek eziyettir ''niye böyle dalgınsın'' sorusuna vereceğin cevabın yoktur çünkü. Akşam üzeri dostlarınla bira içemeye gittiğinde bile eskiden yaptığın gibi içten gülemezsin, her 2 dakikada bir; bi tel kopar içinde bi cızırtı oluşur beyninde, sanki inşaat işçileri kafanını içinde çalışma yapıyorlardır, hep daha derine hep daha derine kazıyorlar ama topraktan başka hiçbir şey çıkmıyor dışarıya, sadece kazıyorlar sanki dertleri cevap bulamak değil, sanki sadece senin gülmeni,mutlu olmanı engellemek için kazıyorlar, çıkardıkları toprağı senin mutlu olmanı sağlayacak cevapların üstünü örtmek için kullanıyorlar. sadece sorular var, sadece sorular.

Karşındakine kendini anlatmak için,''neyin var oğlum'' sorularına cevap verebilmek için, bir umut konuşursun içindeki ses le; ''bak beraber karar verdik her şeyi bir kenara bırakıp hayatımıza yön verdik, böyle yaşamak istiyoruz dedik ve yaptık bunu, amacımızı gerçekleştirdik. ama şimdi senin derdin ne, ne istiyorsun, ne yapayım'' ama o da sana ne istediğini söyleyemez çünkü o da senin gibi bilmiyordur ne yapmak istediğini. yani kalırsın öyle ortada mutsuzluğunun nedenini bile anlayamadan, yaptığın hiçbir şeyi gönül rahatlığıyla yapamadan, belki bir gün anlarım umudu ile yatar, kalkarsın.

21 Aralık 2009 Pazartesi

Kadınlar hakkında dersler (bölüm 2)

Birinci bölümde esneklik kuralından, gazcı arkadaştan ve dış görünüşün bi kısmından bahsetmiştik (bknz: Kadınlar hakkında dersler bölüm 1) bu bölümde dış görünüşten devam edip ilk buluşmada yapmamız gerekenlerden bahsedeceğiz.

Dış görünüşte saçlarla ilgili ikinci bir nokta var, şöyle ki; olum mallık yapmayın lan, öyle kafaya jöleyi basıp parıl parıl niye çıkıyorsunuz hatunun karşısına. Lan kaleci volkan bile jöleli kafayı bırakınca dünyanın sayılı kalecileri arasına girdi, sen daha bir kova jöleyi kafana sürüp, saçlarını danaya yalatmış gibi geziyorsun ortalarda. Yapma bunu adam ol, benim gibi kıvırcık saçlara sahip olsan bile bonus gez daha iyi (gerçi o zamanda ''yakışıklı değil ama sempatik'' damgası yiyebilirsin de olsun, parıl kafa olmaktan iyidir ) Ya da az sür olum doğal gözüksün saçların.

Bir diğer konu kokumuz. Şimdi burada da farklı görüşler var; türk kadınlarının %68.987 si parfüm kokusunu tercih ederken son dönemde moda olan akımla beraber geri kalanlar ''parfümü değil, erkeğin kendi kokusunu daha çok severim'' diyorlar. Ama canım içi ne dedim kendi kokusunu dedim ''ter'' demedim, bak delirtme beni hafta bir pazar günleri kazan yanınca banyo yapmak bitti olum, o devir kapandı. Dışarı çıkarken duşunu al öyle çık. Görüyorum bak otobüste, dolmuşta ekşi ekşi ter kokuyorsunuz o kokuyla bırak sevgili olmayı, kadının yanına gittiğin anda siktiri yersin. Sonra bana gelip ağlıyorsun ''abi ben kadınları anlamıyorum'' diye . Rollon lar falan var 3 liraya onlardan sür ohh mis, kendi kokunla çık karşısına.

Parfüm süreceksen de yıkanma olum parfümle iki fıs fıs yeter, suyla banyo yapacaksın, parfümle değil. Ha ter kokuyorum banyoda yapamadım bari parfüm süreyim de kokmasın diyeniniz varsa; kalkıyor bilgisayarın başından ve atıyor kendini camdan aşağıya, diyecek lafım yok çünkü benim o adama.
Koku deyince bir de ağız kokusu var tabi öküzlük yapıp kızla bulaşacağın zaman; öyle bol soğanlı çoban salatası, işte sarımsaklı yoğurdu üzerine boca ettiğin canım mantıyı, ya da güzelim sucuklu yumurtayı yeyip gitme. vallahi elimde kalırsın, adam gibi, kokmayacak bir şeyler ye dişlerini de fırçala, önlem olsun diye bi tane de karanfil at ağzına öyle git.

Giysilerine gelince bak evladım: filmlerdeki gördüğün adamlar gibi giyinmeye çalışmana hiç gerek yok. Öyle allı morlu, pembeli,güllü falan şeyleri giyip riske giriyorsun, azıcık ayarı kaçırdığında da ''karizma abidesi, cesur erkek'' değil palyaçoya dönüyorsun. Klasikten vazgeçeme; düz, önünde arkasında yazı olamayan şeyler giy, siyah her zaman hayat kurtaran renktir ve daima her şeye, her kese yakışır o da olmadı mavi giy mavi de candır.
(Not: Üstünde ejderha deseni olan gömleklerin var olduğuna dair rivayetler var, ben bu gömleklerden hiç görmedim ama anlatanların yalancısıyım. Bu gömlekleri giyen erkeklerin %98.165 inin ilk buluşmasında kızla öpüştüğü söyleniyor, bir de siyah gömlek üzerine kırmızı ejderha desenli gömlek varmış, dünyada bir tane bulunuyormuş, rivayete göre bu gömleği giyip kızla buluşmaya giden her erkek o gece o kızla sevişmiş. eğer bu gömlekleri bulursanız kaçırmayın bu fırsatı derim)

Evet dış görünüşümüzü hallettikten sonra kızla buluşmayı ayarlamaya geldi sıra. ilk bölümde cesaretimiz toplayıp konuşmamız gerektiğini rakamlara dayanarak açıklamıştık ve bunun için de en büyük ihtiyacımız; gidip konuşmamız için bize gaz verecek bir arkadaşımızdı. Bir kadınla konuşmak hayattaki her olay da olduğu gibi tecrübe gerektirir, ne kadar bu gidip tanışma konuşma olayını tecrübe ederseniz o kadar başarılı olursunuz ve bu tecrübeyi kazanırken de ilk başlarda siktiri yemeniz çok normaldir, takmayın kafanıza fazla olur öyle şeyler, ben tokat yiyenini bile biliyorum (ben değil olum bir arkadaştı) ama işte ilk başlarda konuşmak için hatunu iyi seçmeliyiz.
Her gördüğünüz güzel kıza asılmayın olum bakıyorsun hatun Scarlett Johansson gibi. Diyorsun ki ''oofff lan ne güzel kızmış geçen bir blogu okudum; tip öneli değilmiş cesur olup gidip konuşmam yetermiş'' dersen sen de johnny depp olmadığın için alırsın babayı, o kadar değil yani bil azıcık ayarını, çok güzel hatunlar üstünde ki denemeleri, en az yirmi kadınla konuşup, ayarlamaya çalıştıktan sonra yapabilirsin.
Şimdi yapacağın şey sana bakan hanım kızlarımızla konuşmaya çalışmaktır. Unutma bir kız senden hoşlanıyorsa gelip onunla konuşmanı istiyorsa, mutlaka ama mutlaka belli eder. Böyle kaçamak bakışlar atar, seninle aynı ortamda bulunmak için çabalar, mesela kalktın tuvalete gidiyorsun o da o anda gider tuvalete, ve en önemlisi göz göze geldiğinizde gülümser, tabi her gülümseyen hatuna da atlama ayı gibi, belki başka yere bakıyordur o anda sana denk gelmiştir. benim kriterim üçtür, gözleriniz üç kere denk geldiğinde, üçün de de gülümsüyorsa git konuş derim azizim hiç korkma.

Tabi konuşurken güzel bahaneler bulamak işe yarar. Genelde zaten kesiştiğin sana gülümseyen hatun için merhaba demen yeterlidir ama bazen yetmeye de bilir yaratıcı olman gerekebilir o durumlarda o da başka bi yazının konusu olur, ayrıca yaratıcı taktikler veririz.

Kesiştiğin ve doğru sinyalleri aldığın hatunla gittin konuştun ve zaten seni bekleyen hatundan buluşmayı kopardın. Beraberken yapman gerekenlerden bahsedelim biraz da; ilk başta elini sıkarken, iyi sıkın lan biraz, ne o öyle yarım yamalak el sıkmalar sanki kirli pis bir şeye dokunuyormuş gibi parmağının ucuyla tutmalar, adam gibi kavrayacaksın elini, tabi fazla ayılık yapmadan türk milletinin en büyük özelliği olan ''vur deyince öldür'' olayına girmeden varlığını hissettirecek şekilde sıkacaksın ve sıkarken de gözlerinin içine bakıp gülümsemeyi unutma.
bu ilk karşılaşmalarda türk kadınlarının % 15 i gibi ufak bir kısmının elinin öpülmesinden hoşlandığına dair rivayetler var ama bence bu riske girmeye değmez.
Ve en önemli olay kibar ol lan ayı kibar, öküzlük yapma, asla daha samimi olmadan lanlı lunlu konuşma, yürürken yol ver, bir yere girecekken falan kapıyı tut, kibarca yana çekil söyle hafiften beline dokunup (bak öküzlüğün tutmasın gene kibarca dedim, hafifçe dedim) onun önce geçmesini sağla. bir yere oturduğunuzda sandalyesini çekme gibi bir atraksiyon da, genel de türk hatunlarında pek işe yaramasa da sana hiçbir şey kaybettirmez deneyebilirsin.

Nereye gidilecek konusunda da esneklik kuralı çalışır, her hatuna göre mekan değişir kimisi; ''ayy burası ne kadar sıcak küçük böyle ev gibi'' diyerek salaş yerleri sever, kimisi; boğaz manzaralı, gelecek hesap senin iki maaşın kadar olan yerleri sever, kimsi; 25 yaşından sonra kafanı siken, böğürmeden başka bir şeyin anlaşılmadığı metalin bir türü olan (o kadar çok türü var ki bilmiyorum isimlerini) güzide müziği çalan mekanları sever.
Ama bence neresi olursa olsun asıl dikkat etmen gereken hususlar var. Birincisi: gideceğiniz yeri önceden belirleyin ve şuraya gidelim diyin. Türk kızlarının %63.456 sı kararsız erkek sevmez.
İkincisi: ilk buluşmada birbiriniz duyabileceğiniz bir yere gidin, öyle bangır bangır müzik olan yerlerden uzak durun ( yüksek sesli müzik yapan yere gidersek; birbirimizi duymak için mecburen dip dibe gireriz yakınlaşmış oluruz diyen abazanları duyuyorum, valla ıslak meşe odunu ile girişirim size, kendinize gelin )
üçüncüsü: bira içebileceğiniz bir yere gidin, iki bira ikinizi de rahatlatır, cesaretinizi arttırır daha rahat konuşursunuz.

Gene çok yazdım ''türkler uzun yazı okumaz'' kuralını unutuyorum hep neyse 3. dersde görüşmek üzere.

yazı biterken birsen tezer - bilsen çalıyordu. Bu yazıya çok büyük katkısı olan şu http://abussz.blogspot.com blogun sahibi abussz'a sonsuz teşekkürler. güle güle efenim.

18 Aralık 2009 Cuma

Kadınların ilgi hastalığı

Evet yapılan çalışmalara göre sevgili bulan kadınların %88.345 inde böyle bir hastalık görülmüş. Bunlar sevgililerinin her yaptığı şeyi bilmek isterler, o cep telefonu yok mu, o telefon var ya resmen ilişkilerin ağzına sıçmak için bulunmuş bir şey. Kadınlar istiyorlar ki her yerden bunlara rapor verelim, her yaptığımızı bildirelim,niye çünkü cep telefonu var bir mesaj yazmak ne kadar zaman alabilir ki, en fazla bir dakika, bir dakikamızı ayırıp mesaj atamıyor muyuz yani sevgilimize.

--Şu anda tuvalete gidiyorum sevgilim muck---
--- şu anda yeni filme başladım bitanem öpüyorum :) gıdından---
---şimdi dışarı çıktım bizim çocuklarla buluştuk hayatım öptüm istediğin bir yerden :)---
--şimdi bira içiyoruz canım hiç kız yok etrafta :p merak etme muuuccckkk---
---şimdi eve dönüyorum sevdiğim---,
---aa öpmeyi nasıl unuturum kusura bakma sevgilim öpüyorum uzun uzun yatamadan ararım konuşuruz---.

Bu ne lan böyle ilişkimi olur bu kadar mı manyadınız, hayır bide arayıp sormasan ''ama ben seni sormak için zaman yaratıyorum sen nasıl 3 dakikanı ayırıp beni aramıyorsun'' derler. Yav arkadaşım sorun zaman değil ki, sorun sizin bu ilgi isteme manyaklığınızın çığırından çıkmış olması. İşin vardı aramadın 5 saat ama senin işte olduğunu biliyor.

çalar telefonun çok soğuk bir ses tonuyla
--sevgili kişisi (sk): ne yapıyorsun
gayet normal ses tonuyla
--erkek (e): ne yapıyım sevgilim işteyim işte toplantıdaydık, çok yoğundu bugün. sen ne yapıyorsun
sk:hiç ne olsun uğraşıyorum öylesine, 5 saat aramadı biri de, onu düşünüyordum
E: ama bitanem işim vardı biliyorsun.
sk: biliyorum da, ben işim varken bile seni arıyorum,zaman yaratıyorum, sen hiç aramıyorsun bi 3 dakika arayıp ne yapıyorsun diye bilirdin, ne yani hiç tuvalete gitmedin mi şimdi insan o arada arar.
E: ama sevgilim ne ilgisi var tuvalete giderken de seni mi arasaydım biliyorsun işte ne yaptığımı.
SK: tamam uçanpastırma(isim söylenir çok kızmıştır çünkü) tamam neyse bakalım, hadi işim var şimdi görüşürüz sonra (trip in allahı oluyor bu ve hatununa göre değişir kimi ''peki öyle olsun'' der kapar kimi ''anladım görüşürüz'' der )

İşte buradan sonra erkek boku yemiştir artık en az yarım gün uğraşır, o 5 saatte niye aramadığını açıklamak için. nasıl büyük bir eşek, nasıl büyük bir bencil, umursamaz, düşüncesiz olduğunu kabul edene kadar sürünür.

Ama işte anlamıyorsunuz bizi nasıl sıktığınızı nasıl yanlış yaptığınız , yav kardeşim bi gün mesajlaşmasak ne olur allah aşkına söyleyin, ne olur hiç araşmasak, o koduğumun cep telefonunu kullanmasak bi gün de birbirimizi özlemesek mesaj atıp ''ama sen beni hiç özlemiyorsun'' demesen, özlemiyorum tabi çünkü izin vermiyorsun, sürekli bi iletişimde olma isteğiyle yanıp tutuşuyorsun.

ulan bu telefon olmadan kızlar ne yapıyordu anlamıyorum ha.
büyük ihtimalle erkekler eskiden o yüzden güvercin besliyordu evlerin damında, hem de en az 2 tane besliyorlardı ki güvercinin birisini gönderiyordu ''alın yazım seni çok özledim ama tarlaya gidip çapa yapmam lazım öpüyorum yataktan (bekleyeceğiz evlene kadar merak etme :p)'' yazan bir notla. güvercinin gitme süresi yarım saat gelmesi de yarım saat ama toplam 1 saat uzun süre, nasıl 1 saat habersiz durabiliriz, güvercin karşıya ulaştığı zaman, yani yarım saat sonra, ikinciyi de yolluyordu ''yoldayım gülüm, daha varamadım tarlaya'' diye. Ama işte olur da güvercin ulaşmazsa karşıya bak sen zavallının haline.

Neyse sevgili okur sen gene de bir gün mesajlaşmayalım araşmayalım diye öneride bulunma yarine. Çünkü bu öyle bir hastalık ki aramadığın ilk bir saatin sonunda; kadında titreme başlıyor, soğuk soğuk terler döküyorlar,2 saatin sonunda ateşi 39 a yükseliyor,2.5 saatin sonunda hala aramamışsan 41 e kadar çıkıyor ve hayal görmeye başlıyorlar: elinde cep telefonu ile bir beyaz atlı prens onlar geliyor; kaslı,zengin, yakışıklı, iyi sevişen bir erkek, hem de günde 20 kere arayıp soran birisi. Tabi bu hayali de gördükten itibaren 3 saati kalıyor, bu 3 saatin sonunda hala aramamışsan kendi kendilerini infilak ediyorlar. Bence girme bu vebalın altına ara sen sevgilini her yarım saatte bir.

yazı biterken Mark Knopfler and Emmylou Harris - Right Now çalıyordu, güle güle efenim öptüm, muck.

17 Aralık 2009 Perşembe

buzdolabına malzeme yerleştirmek

Pazardan,marketten aldığımız malzemeleri ve yemek yeme faaliyeti sonrası geriye kalan malzemeleri (işte peynir tabağı olur, domates olur, pilav dolu tava olur, bunun gibi bir dolu şeyi) dolaba koyma işini severim, çocukluktan kalma bir şey galiba.
Annem babam elinde poşetlerle alış verişten geldiklerinde, o poşetleri ''ne var lan içinde acaba fisko birlik fındık ezmesi almışalar mı,çikolata,bisküvi gibi abur cubur almışalar mı'' diyerek açardım ve anneme de yardım olsun diye buzdolabına yerleştirirdim elime geçenleri ama belli bir süre sonra bu güzide faaliyet benim için bir tutku olmaya başladı. Artık mutfakta ne zaman içi dolu poşet görsem dayanamıyorum, hemen açıp içindekileri buzdolabına özenle yerleştiriyorum, böyle masanın üstünde içi yiyecek dolu bir tabak görmez olayım hemen dolabın en süper yerine koyuyorum tabağı.

Ama en güzeli, bana en fazla zevk vereni; böyle bazen dolap yeni alış veriş yapıldığın da, bayram öncesi olduğun da, ya da yatılı ağır misafir geleceği zaman ağzına kadar dolu olur ya. işte o durumlar da dolabı açarsın elindekileri koyacak yer yoktur, ilk başta böyle bi bakarsın ama sonra bazı hamleler yaparsın; peynir tabağı ile, zeytin tabağını üst üste koyarsın, onların üstüne yoğurt tabağını koyarsın, kola şişesini bastırır içene göçertirsin o araya salamı koyarsın, içi kuru fasulye dolu tencereyi alırsın onu daha az yer kaplayacak küçük kaba boşaltırsın, sonra açılan boşluğa yarım karpuzu yerleştirirsin,yarım domatesi çay tabağına koyup boş olan yumurtalığa koyarsın, sebzeliklerde ki marul,maydanoz,dere otu,tereyi falan gazete kağıdına sarıp bastırırsın bir torbaya üstlerine de domatesleri koyarsın.

Sonra işin bittiğinde, dışarıda malzeme kalmadığında, şöyle bir bakarsın dolaba ya, işte o anda kendini İstanbul trafiğini çözmüş şehir planlamacı gibi, zamanda yolculuğu keşfetmiş dahi gibi,dünyanın en güzel binasını yapan mühendis gibi, Ankara'yı i. melik göcekten kurtarmış kahraman gibi, hayatın sırrını çözmüş insan üstü varlık gibi hissedersin. önemlidir yani dolaba malzeme yerleştirmek.

16 Aralık 2009 Çarşamba

ayrı eve çıkma hayalleri

Ailenin yanından ayrılıp kendine ait bir eve taşınmak, her türk gencinin en büyük hayallerinden biridir. Özellikle lise çağındayken annesi çalışmayanlarda ayrı eve çıkma isteği bir tutku halini almıştır, çünkü her türk ergeni amerikan pastası tarzında ottan boktan filmleri izleyerek büyümüştür.
Bu filmlerde her isteyenin annesi, babası evdeyken sevgilisini getirip rahat rahat seviştiğini, her akşam partilerde milletin; ağızlarına fıçılardan bira fışkırtıp,acayip seksi danslar edip sonra tavşanalar gibi seviştiğini görmüş ve kendi durumuna bakıp imkansızlıkları görüp iç çekmiştir. Bir kızı eve getirmek için ikna etmek, federeri çim kortta yenmek kadar zor iken, bide kızı eve getirmeyi annenin altın gününe gittiği bir ana denk getirmen lazım ki bu; tek yüzüğü, Mordor topraklarına ulaştırıp, Hüküm Dağı'nın alevlerinde yok etmekten daha zordur. Annenin gittiği günü öğrenirsin kız ikna olmaz, 'bugün amcamalar geliyormuş babam erkenden evde ol dedi'' der, gel bak ders çalışacağız havuz problemi anlatırsın bana diyerek, kızı ikna edersin tam ama bu sefer ev boş olmaz. beklersin boş günü, o gün gelir yarın bana geliyorsun demi dediğinde ''olmaz regly oldum ben her yerim ağrıyor'' deyip seni mutsuzluk çukurunun dibine atar.

Yani azizim çok zordur çok , boş ev ve kızı bir araya getirmek işte bu zorlukları yaşayan bütün bünyeler, dört tane şehirdeki (ankara, izmir,istanbul,eskişehir) bir üniversiteyi kazanıp ayrı eve çıkma hayaliyle yanıp tutuşurlar çünkü hep akıllarında ''üniversitede kızlar teklif ediyormuş olum'' kalıbı vardır ve zannederler ki bu şehirlere gelip bir öğrenci evi edinirlerse; bir gece güzel göğüslü, yuvarlak kalçalı sarışın aslı ile, bir gece mavi gözlü siyah saçlı deniz ile, bir gece esmer tenli, uzun bacaklı gizem ile sevişecek, hatta içinden derki ''azıcıkta şansımız yardım eder ise beyaz tenli kızıl saçlı 1.85 boyundaki afet burcuyla bile yatabiliriz''.

Lisede iken bu hayallerle yaşayan gençler üniversiteye gelince, ilk yıl yurtta kalırlar şehri tanımak ortamı falan tanımak için, ki bence de gereklidir yurtta kalmak, yurt hayatı da ayrı bir okuldur güzel dostluklar kurulur ama yurtta en fazla bir yıl kalınıp sonra eve çıkmak en makbulüdür. İşte buradan sonra konu ikiye ayrılıyor sevgili okuyucu, üniversitedeyken eve çıkanlar ve çıkamayanlar diye. Ve ben 1 yıl yurtta kaldıktan sonra eve çıkma hayalleri kurarken babam emekli olup, ailece benim yanıma taşındıkları için öğrenci evi hayallerim suya düştü, benim yaşadığım mutsuzluk yanında umut sarıkaya'nın mutsuzluk tanımları bok yemiş, o derce mutsuzdum okurken.

Ben üniversite hayatım boyunca ailemle yaşadığım için ayrı eve çıkma hayallerim devam ediyordu. Bu ayrı eve çıkma isteğinin çeşitli sebepleri var sevgili okur bunları şöyle sıralayabiliriz.

1)Artık belirli bir yaş gelip büyük şehirde olduğun için ve gerçek anlamda sevgililerin olduğu için, yukarıda bahsettiğim kızı zorla ikna edip eve getirme gibi çocukluklarla uğraşmazsın, zaten sevgilin de istiyordur sevişmeyi. amma ve lakin, ''bütün ankaralılar üniversiteyi ankara'da okur'' kuralından dolayı kız arkadaşın da ailesi ile yaşıyordur (Ya da evet ben bir bahtsız bedeviyim) rahat sevişemezsin, hatta çok zordur sevişmek. Hep evi olan birilerine muhtaçsındır, hep şimdi annem gelecek, şimdi kaynanam gelecek stresi vardır, bazı zamanlar bu stres öyle büyür ki aletinin büyümesini engeller. Yani rahat rahat sevişeceğin günün hayallerini kurarsın, geceleri sabahlara kadar ''bir evim olsun artık ne olur'' diye ağlarsın.

2)çeşitli akrabalar gelir, anne kim geliyor diye sorduğunda sadece boş gözlerle baktığın cevabı alırsın: ''babanın amcasının oğlunun karısının kardeşinin dayısı gil geliyor'' sen sadece ''hııımm'' deyip dönersin odana. Ve gelirler konuşur da konuşurlar ''sen var ya küçücüktün gördüğümde ben seni, böyle cıbıl cıbıl geziyordun ortalıkta'' tarzında kimseye faydası olmayan ama seni utandıran şekilde laflar ederler. En büyük hatayı yapıp yanlarına gitmezsen; ''geçen abuzer abinin yanına gittik, oğlu bi hoş geldin demedi üniversiteli olunca şımarmış bu çocuk'' şeklinde arkadan konuşurlar.

3)rahat sevişemezsin.

4)Gelip de kalanları vardır bide bu akrabaların,bunlar tuvaleti, banyoyu hep ihtiyacın olduğu anda işgal ederler, normalde sabah uyanıp donla işemeye gidip, sonra uykuna devam edersin ama her an karşına bir akraban çıkma riski olduğu için artık pijamanı giymelisindir ve pijamayı arayıp üstüne giyene kadar bütün uykun kaçar, kendine lanet edersin. Hadi uyudun tekrar diyelim ama ''misafirlikte fazla yatılmaz 8 da kalkılır en geç 9 da kahvaltı yapılır'' kuralından dolayı bağıra çağıra kahvaltı yaparak senide uyutmazlar.

5)Rahat sevişemezsin.

6)Annen olur olmadık zamanda çamaşır makinesi, elektrikli süpürge,saç kurutma makinesi gibi, kafa siken makineleri çalıştırır sinir sistemini alt üst eder.

7)Rahat sevişemezsin.

8)Bazen yalnız kalmak istersin, hiç konuşmamak, sadece yatmak, susup oturmak istersin ama annen ve baban seni merak eder, soru sorar (haklı olarak seni düşündüğünden) sen ters bir cevap verirsin üzülürler, sonra sen onları üzdüğün için daha çok üzülürsün.

9)Rahat sevişemezsin.

10)Dostlarını istediğin zaman eve çağırıp içip, sıçıp, dağıtamazsın.

11)Rahat sevişemezsin.

12)Kaç yaşında olursan ol, kadın ol erkek ol ailenle aynı evde yaşıyorsan, 2 gece üst üstte dışarıda kaldığında ertesi gün sorular başlar, 'yeter artık evin yolunu unuttun' 'bu gece de dışarıda yemeyeceksin değil mi' gibi lafları yersin.

13)Rahat sevişemezsin.

14)Doğanın kanunu gereği en az 2 hafta da bir babanla, ortada fol yok yumurta yokken kavga edersin.

15)Rahat sevişemezsin.

16)Müziğin sesini istediğin gibi açamazsın hep bir rahatsız olan bulunur.

17)rahat sevişemezsin.

evet burada yazılanlardan da anlaşıldığı gibi, sadece istediğim zaman sevişmek için ayrı bir eve çıkmak istiyorum sevgili okur, ama az kaldı az bir gün benim de kendi evim olacak, hatta o zaman yüksek lisansa başlayacağım, hem memur hem de öğrenci evi olacak. Yazı biterken Tony Joe White - Robbin` My Honeycomb çalıyordu sevgililerimle efenim.

14 Aralık 2009 Pazartesi

kadınlar hakkında dersler (bölüm 1)

Bu derslerde ki amaç hatun ayarlamakta zorlanan arkadaşlara hatun ayarlamaya hazırlık aşamasından bahsetmek, ilk buluşmada nasıl davranması gerektiği hakkında yol göstermek ve kadınların davranışlarının,sözlerinin ne anlama geldiği hakkında biraz bilgi vermektir. Bu yazı dizisi ile ''kadınları anlamıyorum abi'' sözünün biraz daha az kullanılmasını sağlamayı amaçlıyorum yani tam bir amme hizmeti benim yaptığım. (google'a yazıyorsun hemen 'amme hizmeti' diye öğreniyorsun ne olduğunu)

İlk kural ve asla unutmamanız gereken şey düşüncelerinizde ve davranışlarınızda esnek olmaktır, unutmayın bir bir hatundan hoşlandığınızda, onunla sevgili olmak istediğinizde kalıplaşmış düşüncelerinizden kurtulmak zorundasınız,inat etmeyin 'ben öyle dönek adam olamam,bir kız için düşüncelerimi değiştiremem' demeyin ne gereği var bu lafların, kasmayın olum bu kadar, azıcık leblebi mezhepli (ikinci google ödevi) olacaksın.


Örnek verirsek hatun kişisi alkolden nefret eden, hayatın tadına varamamış bir ot ama sen illa bu ot la sevgili olmak istiyorsun o zaman inat etmeyeceksin. ''bira şöyle güzeldir, votka böyle candır, tekila hayat suyudur'' diye konuşmayacaksın, sen de en büyük yeşilaycı,en büyük alkol düşmanı olacaksın, öyle ki tayyip'in bile kulağına gidecek alkol düşmanlığın ve sana gıpta ile bakıp akp ye davet edecek, seni aileden sorumlu bakan yapacak(tabi namaz kılma ve eşinin türbanlı olması gibi iki önemli kriteri daha sağlıyorsan).


Ama işte yapılan araştırmalara göre Türk hatunlarının %55.435 i kendini onaylayan, kendiyle aynı şeyi düşünen erkekleri beğenirken (tepkileri de genelde 'ayyy ne kadar aynıyız her şeyimiz uyuşuyor, biz bir birimiz için yaratılmışız, bir elmanın iki yarısı gibiyiz' şeklindedir) geri kalanları ise kendisine karşı çıkan, onunla kavga eden, zıt düşünceleri savunan erkekleri çok seksi bulur. Bu yüzden ön hazırlık yapıp kime göre nasıl esnek olacağına bakman lazım. Mesela hatun kişisi komünist, hem de öyle böyle değil Mahir Çayan grubundan (üçüncü google ödevi Mahir Çayan kimdir) silahlı mücadeleyi savunuyor, işte bu kızla kavga edeceksin ama mallık yapıp da, dümbük faşoları savunmayacaksın düşünme bile böyle bir şeyi, yapacağın şey ''evet kominizim gelmelidir ama bu iş silahla olmaz; işçi, köylü sınıfının bilgilendirilerek eğitimle uyandırılması lazım'' şeklinde konuşup tartışmayı alevlendirmektir. Hele birde araya sovyet uygulamasının başarısızlığının aslında faşizme kayan uygulamalardan kaynaklandığını,Küba'nın cennet bir vatan olduğunu söyleyip üstüne Küba'nın yetiştirdiği doktorların dünyanın en iyi doktorları olduğunu söylersen var ya kızın gözünde nirvanaya ulaşırsın, kız hem itiraz ettiğin için sinirlenecek hem de verdiğin bilgilerden etkilenip senin için yanıp tutuşmaya başlayacaktır.


Evet uzunca asıl ve en öneli kuralımız olan esneklik kuralını açıkladıktan sonra tekrar buluşma aşamasına dönebiliriz. Bir kızı buluşmaya ikna etmenin en kolay ve sağlam yolu onunla konuşmaktır,yapılan araştırmalara göre cesaretini toplayıp hatun kişisi ile konuşan erkeklerin %93.567 sinin olumlu sonuç aldığı saptanmış. Araya lisede ki gibi arkadaş sokup 'kız Fatma gidip konuşsana aslıyla onunla çıkmak istiyorum, bi aramızı yapıver gııı' tarzında çocukça davranışta bulunanların ise sadece %33.123 ü olumlu sonuç almış ve kadın canlısında oluşan ''bu adam korkak daha gelip konuşamıyor bile'' ön yargısı yüzünden bu %33.123 ün sadece %5.234 ü ikinci buluşmayı koparabilmiş. Yani öyle uzaktan süzmeyle, her gördüğünde iç çekmeyle, ''ulan bir ortam olsa da masada yan yana denk gelsek bak o zaman nasıl aklını alıyorum ben bu afetin'' demeyle olmuyor bu işler. Kızlar öz güvenli erkekleri sever, cesaretli olup gidip konuşacaksın.


İşte kızla bu konuşmayı yapabilmek ve teklifi kabul ettirmek için bazı hazırlıklar yapmalısı lazım. Konuşmayı yapacak cesareti toplamak için her erkeğin gaz veren bir arkadaşa ihtiyacı vardır. daima yanınızda ''olum git konuş ne olacak ki ,hayır yani en fazla ne olabilir ,altı üstü reddedilirsin dünyanın sonu değil ya'' diyecek,bu güzide klişeyi kullanacak bir arkadaş bir dost mutlaka ama mutlaka bulundurmalıdır. bu arkadaşların gazına gelip konuşanların tam tamına %85.12 si buluşma teklifini kabul ettirmiştir, geriye kalan kısmı ise reddedilip geldiğinde 1 ay boyunca, en aşağılık esprilerin konusu en adi dedikoduların malzemesi olmuştur ama %15.815 çok düşük bir orandır, girmeye değer bir risktir ve aklınızdan hiç çıkarmayın ki sıfır olmayan her şeyin olma ihtimali vardır. Unutmayın ıstırabınız en fazla 1 ay sürecektir ve 1 ay da insan ömründe çok kısa bir süredir(en büyük yaşlı insan klişelerinden birini de kullandım ve rahatladım).


Gazcı arkadaşı edindikten sonra ikinci aşama dış görünüşünüzdür, bakın bilmeniz gereken en önemli şey yakışıklı olmak zorunda olmadığınızdır yani değiştiremeyeceğiniz şeyleri kafanıza takıp ''ulan ben ne tipsiz adamım, ulan ben nasıl bir suratsız biriyim'' diye ağlamak yerine değiştirebileceğiniz uzuvlarınıza (uzuv ne büyük ve yüce bir kelimedir) odaklanın ve onları bakımlı hale getirin. Ama güzide dizimiz ezelde ki gibi estetik ameliyat ile kenan imirzalıoğlu abimize dönebiliyorsanız yaptırın az da olsa faydasını görürsünüz.


Bu dış görünüş konusunda; bakmanız gereken birinci yer elleriniz, olum temiz olun lan görüyorum bak öyle pis pis tırnaklarla geziyorsunuz olmaz öyle. kesmeye korkuyorsanız anneniz keser, ona da utanıyorsanız; lan pazar günü akşam gazeteyi serin yere(tırnak kesmek için yere gazete sermek Türkiye'de gazete kullanım yerleri sıralamasında 113. sırada. 1. sırayı merak edenler içim açıklıyorum öğrenci evlerinde yemek yerken masaya sermektir. ) açın bi futbol geyiği, onu izlerken bi yandan da kesin olum o pis tırnakları, görmeyim bi daha öyle sizi. Arada krem de sürebilirsiniz, kızlar yumuşak el sever ve çatlak elden hiç hoşlanmazlar.


İkinci bakmanız gereken yer dişleriniz; bakın evladım ilk okul güzel bir okuldur orada ne diyorlardı günde 2 defa dişlerimizi fırçalıyayım(zengin bebelerinin okullarında günde 3 kere fırçalayın dendiğine dair rivayetler var) diyorlardı demi. ama sen ''lan nasılsa not verilmiyor siktiret olum diyordun'' sen de haklısın tabi nereden bileceksin bu olay ilerde senin kısmetini kapatacak, sana mani olacak ama ben açıklıyorum işte bu sırrı; kızlar dişlere çok ama çok önem verir, fırçala her gün dişlerin ne kadar beyaz ise evet cevabı alma olasılığın o kadar artar ve en büyük sırrı açıklıyorum diş ipi kullan. evet yanlış duymadın diş ipi diye bir şey var, gerçi sen de haklısın, Amerikalıların pis oyunları burada da dönüyor, biz gelişir, yakışıklı hale gelirsek, kendilerine hatun kalmayacağını bildiklerinden korkuyorlar ve Türkler'den saklıyorlar diş ipi diye bir şey olduğunu,hiç bir kanalda yayınlatmıyorlar reklamları falan ama bazı eczanelerde kaçak olarak suriye üzerinden yurdumuza sokulanları satılıyor. (ırakdan gelenler var onları almayın kalitesiz onlar) ha bide cinlik yapıp 'ne olacak lan' diye makara ipliğini denemeyin olum,kalın onlar dişinizi kırarsınız falan uyarıyım da ben.


Bir diğer dikkat etmeniz gereken yer enseniz; ense tıraşınızı olun böyle parıl parıl parlasın ne o öyle kıllı kıllı geziyorsunuz kıl dediğin döş de olur, döşü kıllı erkek makbuldür, döşünüze ellemeyin ama ensenizi de kıllı bırakmayın. saçlarınıza gelince her erkeğin yüzüne giden bir saç şekli vardır o şekli bulun artık kısa mı olur uzun mu olur bilemeyeceğim ama tabi en önemli kural temiz olun öyle yağlı yağlı gezmeyin lan valla görüyorum üzülüyorum,hacı şakir diye bi nimet var kullanın onu mis gibi olursunuz, saçınız gül koka koka gidin.


Ve ayakkabılar bakın ayakkabı çok ama çok önemlidir cimrilik yapmayın paraya kıyın ve güzel bir ayakkabı alın ve sonra da bakın onlara, öyle sokak arasında top oynayıp, çamurlarda gezip ondan sonra da öyle pis pis kızın karşısına geçersen yersin siktiri tabi, temiz olsun, parlasın, böyle 2 km öteden ben buradayım desin ama saçma renkler değil ha cırt kırmızı alma şimdi dikkat çeksin dedik diye, siyahtan şaşma siyah her zaman iyidir.


Evet bölüm bir yeter, yoruldum, bölüm ikide dış görünüşten ve ilk buluşmada yapmanız gerekenlerden devam ederiz . yazı biterken portishead-- sour times çalıyordu sevgilerimle efendim